İslâm’ın, titizlikle korunmasını istediği beş esastan birisi de hayat ve sıhhattir. Bu nedenle sağlığı korumak ve bunun için gerekli tedavi yollarına başvurmak dinî bir görevdir. Nitekim Peygamberimiz (s.a.s.) bunu arkadaşlarına emrettiği gibi, kendisi de günün imkânları içinde tedavi olmuştur. Maddî tedavi ile beraber manevî tedaviye de müracaat etmiş, bunun için dua ve ayetler okumuştur.
Peygamberimiz, sabah akşam şu duayı okuyarak Allah’tan sağlık, âfiyet ve iyilik istemiştir:
Okunuşu: “Allâhümme innî es’elüke’l-‘afve ve’l-‘âfiyete fi’d-dünyâ ve’l-âhırah.”
Anlamı: “Allah’ım! Senden dünya ve ahirette af, sağlık, sıhhat ve nimet istiyorum.” (Ebû Davud, Edeb, 11o)
Tıbbî tedavi yanında telkin ve dua ile tedavi yöntemi (psikolojik tedavi) günümüz müspet bilimi için de büyük önemi haizdir.
* Sahabeden Hz. Enes (r.a.) anlatıyor: Peygamberimiz (s.a.s.) hastalıklara karşı şu duayı okurdu:
Okunuşu: “Allâhümme innî e’ûzü bike mine’l-barasi ve’l-cünûni ve’l-cüzzâmi ve seyyii’l-eskâm.”
Anlamı: “Allah’ım! Alaca hastalığından, delilikten, cüzzâm hastalığından ve her türlü kötü hastalıklardan sana
sığnırım.” (Ebû Dâvud, Salât, 367; Nesâî, İstiâze, 36)
Yukarıdaki hadiste Allah’tan şifa vermesi istenen hastalıklardan bazıları şunlardır:
Baras; deride beyaz lekeler oluşturan bir cilt hastalığıdır.
Cünûn, Allah’ın bahşettiği en önemli nimetlerden biri olan aklın gitmesidir.
Cüzzâm; vücutta kapanmayan yaralar açan bulaşıcı bir hastalıktır.
Seyyi’ül-askâm; tedavisi olmayan veya tedavisi uzun süren müzmin hastalıklar.
Dikkat edilirse Peygamberimiz (s.a.s.)’in o dönem için tedavisi olmayan hastalıklar için Allah’a dua ettiği ve ona yakalanmamak veya ondan kurtulmak için yardım istediği görülmektedir. Bu tür dua, söz konusu hastalıklara yakalananların tedavi yollarını aramamaları veya ilaç almamaları anlamına gelmez. Bilakis sevgili Peygamberimiz, her hastalığın çaresinin olduğunu ve tedavi olmak gerektiğini emretmiştir. (bk. Buhârî, Tıbb, 1) Peygamberimiz (s.a.s.), kurtuluşu olmayan hastalıklara karşı insanın dua etmesini ve yine de Allah’tan asla ümit kesmemesini istemiştir.
Peygamberimizin eşi Hz. Âişe (r.a.) diyor ki: Peygamberimiz (s.a.s.), ailesinden bazı fertleri sağ eliyle sıvazlar ve şöyle dua ederdi:
Okunuşu: “Allâhümme Rabbe’n-nâsi! Ezhibi’l-be’se, veşfihî ve ente’ş-şâfi. Lâ şifâe illâ şifâüke. Şifâen lâ yüğâdiru sekamâ.”
Anlamı: “Allah’ım, ey insanların Rabbi! Zararımızı gider, şifa ver. Şifa veren sensin. Senin vereceğin şifadan başka şifa yoktur. Öyle bir şifa ver ki, hastalık nedir bırakmasın. ” (Buhârî, Tıbb, 38)
Hz. Âişe (r.a.) diyor ki: “Peygamberimiz (s.a.s.), bir hastalıktan dolayı rahatsız olunca “Muavvizâtı (İhlas, Felâk ve Nâs sûrelerini)” okur ve üflerdi. Rahatsızlığı artınca ben onun ellerine okurdum ve onları teberrüken kendi vücuduna sürerdim. ” (Buhârî, Tıbb, 38)
* Sahabeden Osman b. Ebi’l-Âs (r.a.), müslüman olduğu günden beri vücudunda var olan bir ağrıdan dolayı Peygamberimiz (s.a.s.)’e durumunu anlatmış, Resûlullah (s.a.s.) de ona; “Elini vücudunun ağrıyan yerinin üzerine koy; üç defa ‘Bismillah’ de, yedi defa da;
“Eûzü billâhi ve kudretihî min şerri mâ ecidü ve ühâziru”
“Hissettiğim ve sakındığım şeyin şerrinden Allah’a ve Allahın kudretine sığınırım.” diye dua et “buyurmuştur. (Müslim, Selâm, 67)
* Sahabeden Ebû Said el-Hudri (r.a) diyor ki: Cebrail, Peygamber Efendimiz (s.a.s.)e geldi ve “Ey Muhammed! Bir şikâyetin var mı”, dedi. O da, “evet,” dedi. Cebrail, O’na (s.a.s.) şöyle dua etti:
Okunuşu: “Bismillâhi ergıyke, min külli şey’in yü’zîke, min şerri külli nefsin ev ‘aynin hâsidin. Allâhü yeşfike. Bismillâhi ergıyke.”
Anlamı: “Seni Allah’ın adı ile seni rahatsız eden her şeyden, her türlü kötü nefisten ve kem gözden efsunlarım. Allah, sana şifa versin. Seni Allah’ın adı ile efsunlarım.” (Müslim, Selâm, 40)
Hastalık, insanın maneviyatının moral gücünün yüksek olması ile daha kolay aşılabilir. Bunun için dua önemli bir manevî güç teşkil eder. Bu gibi sıkıntılı durumlarda gerek hastanın gerekse onu ziyaret edenlerin hastalıktan şifa bulması için dua etmeleri önem taşır. Ayrıca hasta ziyareti sağlığın ne kadar önemli bir nimet olduğunu hatırlamaya yardımcı olur.
Hasta ziyaretinde bulunmak müminlerin birbirlerine karşı görevlerinden biridir. Hastalandığında bir mümini ziyaret ederek gönlünü almaya çalışmak dinimizde büyük değeri olan bir davranıştır. Bir hadis-i şerifte hasta ziyaretinin önemi şöyle dile getirilmiştir:
“Hasta ziyaretinde bulunan kimse, ziyaretten dönünceye kadar cennet meyveleri arasındadır.” (Tirmizî, Cenaîz, 2)
Hadis-i şeriflerde hasta ziyaretinde bulunurken neler söyleneceği ve nasıl dua edileceği şöyle ifade edilmektedir:
“Kim bir hastayı ziyaret eder de bu esnada eceli gelmeden yedi kez es’elüllâhe’l-azîme Rabbe’l-arşi’l-azîmi en yeşfıyeke (Yüce Arş’ın sahibi ulu Allah’tan sana şifa vermesini dilerim)’ derse, Allah onu hastalıktan kurtarır.” (Ebû Davud, Cenaiz, 12; Tirmizî, Tıbb, 32)
“Bir hastanın yanına girince, ona sağlık ve uzun ömür temennisiyle onu rahatlatın. Zira böyle yapmak —ondan bir şeyi uzaklaştırmaz ama- onun gönlünü hoş eder!’ (Tirmizî, Tıbb, 35)
* Sahabeden Abdullah İbn Abbas (r.a.) diyor ki: Peygamberimiz (s.a.s.) bütün ağrılardan ve sıtmadan dolayı şöyle dememizi buyururdu:
Okunuşu: “Bismillâhi’l-kebîr. Ne’ûzü billâhi’l-azîmi min şerri ‘ırkın na’ârin ve min şerri harri’n-nâri.”
Anlamı: “Büyük olan Allah’ın adıyla. Zonklayan her damarın şerrinden ve cehennemin hararetinin şerrinden ulu Allah’a sığınırım.” (Tirmizî, Tıbb, 26)
* Sahabeden Abdullah İbn Abbas (r.a.) bildiriyor: Peygamberimiz (s.a.s.), hasta olan bir sahabîyi ziyarete gitti ve durumunu gördükten sonra ona şöyle dedi:
“Lâ be’se, tahûrun inşâallâh”
“Bir şey yok, iyi olur inşallah. ” (Buhârî, Merdâ, 1o, 14)
* Sahabeden Enes (r.a.) diyor ki: Resûlullah (s.a.s.), sıtmalı bir sahabiyi ziyarete gitti:
“Keffâretün ve tahûrun”
“Günahlarına keffâret ve temizlik olur, inşallah” dedi. (Heysemî, Cenâiz, 11, No: 3781)
Yukarıdaki iki hadiste Peygamberimiz (s.a.s.)’in hasta olan bir sahabiyi ziyarete gittiği ve ona yaptığı dua ve verdiği teselli farklı iki sahabi tarafından birbirine benzer ifadelerle nakledilmiştir. Buna göre hastaya Allah’tan şifa dilemek, onu teselli etmek, durumunun iyi olduğunu, kötü bir durumun olmadığını söylemek, hâl ve hatırını sormak ziyaret edenin görevidir. Özellikle ikinci hadiste belirtilen, hastalıkların müslümanın günahlarına kefaret olacağı gerçeğini vurgulamak, hastaya psikolojik destek bakımından son derece önemlidir. Nitekim konu ile ilgili Peygamberimiz Efendimizden nakledilen birçok rivayet mevcuttur:
“Mümin kişiye bir ağrı, bir yorgunluk, bir hastalık, bir üzüntü hatta ufak tasa isabet edecek olsa, Allah onun sebebiyle müminin günahından bir kısmını bağışlar.” (Buhârî, Merdâ, 1, 13; Tirmizî, Cenâiz, 1)
* Sahabeden Abdullah İbn Abbas (r.a.), Peygamberimiz (s.a.s.)’in şöyle buyurduğunu bildirmiştir:
“Kim eceli gelmemiş bir hastayı ziyaret eder de onun yanında yedi defa;
Okunuşu: “Es’elü’l-lâhe’l-azîme, Rabbe’l-arşi’l-azîmi en yeşfiyeke.”
Anlamı: “Ulu Arş’ın Rabbi Yüce Allah’tan sana şifa vermesini isterim, derse, Yüce Allah ona mutlaka o hastalıktan şifa verir.” (Ebû Davud, Cenâiz, 12)
* Hz. Ali (r.a.), diyor ki: Hastalandığım bir anda Peygamberimiz (s.a.s.) beni ziyaret etti. Ben o anda: “Allah’ım! Eğer ecelim geldi ise beni rahatlat, eğer gelmedi ise beni kaldır ve eğer bu bir deneme ise bana sabır ver” diyordum. Peygamberimiz (s.a.s.): “Nasıl dedin,” dedi. Ben de dediklerimi tekrar ettim; ayağı ile bana dokundu ve;
“Allahümme ‘âfihi” veya “Allahümme’şfihi”
“Allah’ım! Ona afiyet -şifa- ver!” diye dua etti. Bir daha da o ağrıdan şikayet etmedim. (Tirmizî, De’avât, 112)
Bu hadisten anlaşılacağı üzere, hasta insan sabırlı olmalı, isyan etmemeli ve daima Allah’tan şifa dilemelidir. Nitekim Peygamberimiz (s.a.s.) bir başka sözlerinde ölümü istemeyi yasaklamış ve insanın her zaman hayat gibi bir nimeti istemeyi ve yaşadığı sürece iman ve hayırlı iş yapmayı talep etmesini tavsiye etmiştir. Her şeye rağmen insan hastalıklara ve belalara karşı dayanacak gücü kendinde bulamazsa şöyle dua etmesini istemiştir:
Okunuşu: “Allâhümme ahyinî mâ kâneti’l-hayâtü hayran lî. Ve teveffenî izâ kâneti’l-vefâtü hayran lî.”
Anlamı: “Allah’ım! Eğer yaşamam benim için hayırlı ise bana ömür ver. Ölümüm benim için hayırlı ise bana onu nasip et. ” (Buhârî, De’avât, 29)