Nuh (a.s.), kendisine iman etmeyen oğlu suda boğulunca (Hûd, 11/43); “Rabbim! Şüphesiz ki oğlum da ailemdendir. Senin vaadin elbette haktır, Sen hâkimler hâkimisin” diye Rabbine seslenmiş, bunun üzerine yüce Allah, “Ey Nuh! O, asla senin ailenden değildir, onun yaptığı iyi olmayan bir iştir. O hâlde hakkında hiçbir bilgin olmayan şeyi benden isteme. Ben sana cahillerden olmamanı öğütlerim” (Hûd, 11/45-46) buyurmuştur. Bu uyarı sonunda Nuh (a.s.), Allah’a şöyle dua etmiştir:
Okunuşu: “Rabbi innî e’ûzü bike en es’eleke mâ leyse lî bihî ’ılm. Ve illâ teğfirlî ve terhamnî eküm-mine’l-hâsirîn.” Anlamı: “Ey Rabbim! Bilmediğim şeyi istemekten Sana sığınırım. Eğer Sen, beni bağışlamaz ve bana merhamet etmezsen ben hüsrana düşenlerden olurum!” (Hûd, 11/47)
Nuh (a.s.)’ın bu duasından, Allah’tan bir istekte bulunurken dikkat edilmesi gerektiğini, dînen uygun olmayan, Allah’ın razı olmayacağı şeyleri istemenin doğru olmadığını, bunun cahillik olduğunu, böyle bir istek için de af dilenmesi gerektiğini öğreniyoruz.
Kur’ân’da Nuh (a.s.)’ın şu duaları da zikredilmiştir:
“Rabbi’nsurnî bimâ kezzebûn.”
“Ey Rabbim! (Kavmimin) beni yalanlamalarına karşı bana yardım et!” (Mü’minûn, 23/26)
Okunuşu: “Rabbi’ğfirlî veli-vâlideyye ve limen dehale beytiye mü’minen ve lil-mü’minîne vel-mü’minâti ve lâ tezidi’z-zâlimîne illâ tebârâ.”
Anlamı: “Ey Rabbim! Bana, babama, anama, mü’min olarak evime girene ve bütün mü’min erkek ve mü’min kadınlara mağfiret eyle. Zalimlerin de sadece helâkini artır.” (Nûh, 71/28)
Nuh (a.s.), İslâm düşmanlarına karşı Allah’ın yardım etmesini; kendisinin, anne-babasının ve bütün mü’minlerin bağışlanmasını istemekte, zalimlere de beddua etmektedir. Dolayısıyla biz, bu dua örneklerinden; kendimiz için dua ettiğimiz gibi yakınlarımız ve mü’minler için de dua etmemizi, insanlara zulmedenlere beddua edebileceğimizi öğreniyoruz.