Hz Mevlana’dan Abdest – Acele – Acemilik – Acı – Acziyet Sözleri

 Hz Mevlana’dan Abdest – Acele – Acemilik – Acı – Acziyet Sözleri
Okunuyor Hz Mevlana’dan Abdest – Acele – Acemilik – Acı – Acziyet Sözleri

Abdest
Yüzünü yıkamayan (abdest almayan), hurilerin yüzünü göremez. Hz. Peygamber, “Namaz, ancak abdestle olur” buyurmuştur. (Mesnevî, Cilt: III, beyit nu: 3033)
Abdest alırken her uzuv için ayrı bir dua okunacağı hadiste buyurulmuştur:
Burnunu yıkar, burnuna su çekerken ganî olan Allah’tan cennet kokusu iste. İste de bu koku seni cennete çeksin götürsün. Gül kokusu, gül bahçesinin delilidir. (IV, 2213-2215)
Su ile alınan abdestin yüzlerce aydınlığı, nûru, ferî vardır, ama su olmazsa teyemmüm edilir. (V, 3746)

Acele-Teenni
Teenni: ilerisini düşünerek acelesiz, dikkatli davranma.
Acele, şeytanın hilesidir. Sabır ve tedbir, Allah’ın lütfü. (V, 2570)
Hilâl, gerçekte noksanlık kabul etmez; görünüşteki bu noksanlık, yavaş yavaş dolunay hâline gelmek, olgunluk kazanmak içindir. Ay, geceye, yavaş olma konusunda ders verir; sıkıntının yavaş yavaş aşılacağını işaret eder ve şöyle der: “Ey ham, aceleci kişi! Dama dayanan merdivenden basamak basamak çıkılır. Ey tencere yavaş yavaş, ustaca kayna! Delice kaynayan yemek, lezzedi olmaz.”
Allah’ın, âlemi bir kere “Kün!” (Ol!) demekle yaratmaya gücü yetmez miydi? Bundan şüphen mi var? Peki, bu yaratma niçin altı gün sürdü? Her gün de tam bin yıl kadardı. Niçin çocuk, dokuz ayda yaratılmakta? Çünkü Allah’ın âdeti bir şeyi yavaşlıkla yapmaktır. Neden Adem’in yaratılması kırk sabah sürdü; o balçığı niçin yavaş yavaş insan hâline getirdi (düşün)? Allah, senin gibi aceleci değildir a ham adam… (VI, 1209-1217)

Acemilik-Tecrübe
Yüz türlü oyun görüp, yüz türlü tecrübe geçirip âkıbeti gören kişi, bir tek oyun görene benzemez. (II, 1978)
Eski ve tecrübe görmüş akıl, sana yeni bir baht bağışlar. (III, 147)
Yüzme bilenin hareketsiz durması, aceminin elle ayakla savaşmasından iyidir. Acemi, elini ayağını oynatır durur, fakat boğulur. Yüzme bilense denizdeki dalgıç gibi yüzer durur. (VI, 3879-3880)

Acı-Tatlı
Sevgi, acıları tatlıya çeker, tatlılaştırır. Çünkü sevgilerin aslı, doğru yola götürmedir. Kahır ise, tatlıyı acılığa çeker. Acı ile tatlı bir arada bulunur, bağdaşır mı? Acı tatlı; bu gözle görünmez. Basiret ehli, onları, âkıbet penceresinden görmeyi bilir. Akıbeti gören göz, doğruyu görebilir. Ahiri gören göz ise gururdan, körlükten ibarettir. Nice tatlılar vardır ki şeker gibidir, fakat o şeker içinde zehir gizlidir. Aklı en üstün, anlayışı en keskin olan, kokudan anlar. Öbürüyse ancak dudağına, dişine değince fark eder. (I, 2580-2585)
Su, koruk içinde ekşidir; fakat üzüme gelince tatlılaşır, güzelleşir. Sonra küpün içine girince acır, haram olur. Sirke olunca ne güzel katıktır! (I, 2601-2602)
Her güzel ve tatlı şey, (hasta) insana kötü ve acı gelir. İnsan âb-ı hayat içse ateş sanır. (III, 2685)

Acziyet
Kasırga, birçok ağaçlan kökünden sökerse de alçacık bir ota ihsanda bulunur. O sert rüzgâr, otun zayıflığına acır. Gönül, artık sen de kuvvetten dem vurma. Balta, ağaçların, dalların çokluğundan, sıklığından hiç korkar mı? Hepsini paramparça eder, kesip biçer. Fakat bir ota saldırmaz. Neşter yaradan başka yere vurulmaz. (I, 3325-3328)
İnsan her zaman yoksulluk duygusu içinde yaşamalıdır. Güzel, gösterişli, pahalı elbiseler giymemelidir. Çünkü yoksulluğa sabretmekten kurtulunca benliğe kapılır, başköşeye geçmek is¬ter. İnsan, güçsüz olmalıdır. Yumruğu kuvvetli, tırnağı sivri olur¬sa ne din düşünür ne de doğruluk. İnsanın belâlar içinde olması daha iyidir. Çünkü insanda bulunan nefs-i emmâre, Allah’ın verdiği nimetlere karşı nankördür; insanın yolunu şaşırtır, sapıklığa düşürür. (VI, 4794-4796)

Kaynak: Mevlana’dan Düşündüren Sözler, Şaban Karaköse, Yediveren

Yapılan Yorumlar
Bir Yorum Yapın